"Büyük Bir Yaşamın Sahibi Olmak
İstiyorum!"
Zilan
yoldaşın tarihi kutsal eyleminin
birinci yıldönümünü saygıyla anıyor
ve bir kez daha minnettarlığımızı
belirtiyorum.
Biz bunu
şüphesiz intihar eylemi değil, büyük
direniş eylemi olarak
değerlendiriyoruz. Gerek insanlığın
ve gerekse daha birçok somut
ifadeyle halklar gerçeğinde buna
benzer örnekler olmakla birlikte,
bizim halk gerçekliğimizde en önemli
en gelişkin, ve PKK örneğinde çokça
görülen büyük bir sembolün ifadesi
olmaktadır, Zeynep Kınacılar
kişiliği. Kendisi bize yazdığı
mektupta bir vasiyette bulunmuştu,
bu vesileyle üzerime düşeni yapmaya
çalışıyorum. "Vasiyetimizin
gereklerini en iyi sizler
anlayabilir ve gereklerini yerine
getirebilirsiniz" demiştir. Tabii bu
bizi hem etkilemiştir, hem de
sorumluluğumuza doğru sahip çıkmanın
gereğini ortaya koymuştur. Çok
düşünmek ve mümkünse yaşama
dönüştürmek için olağanüstü olmaya
çalıştık. Şüphesiz bazı gelişmeler
vardır. Bu gelişmeler daha çok gerek
bu kişiliğin kendisini anlamaya
yöneliktir ve gerekse onu bizzat
pratikleştirmek, yaşamsallaştırmak
içindir.
Herşeyden
önce bilinmesi gerekir ki, Zilan
eylemliliği düşmanın sınır
tanımayan, kendini hiçbir kurala
bağlı hissetmeyen ve bir halkın da
denilebilir ki, dünyada en çok inkar
edilmiş, hakkında çoktan ölmüşler
bitmişler biçiminde bir yargıya
ulaşılmış, çok az ilgi gösterilen,
ilgi gösterildiğinde de pek
yaşayacak bir halk olarak
değerlendirilmek istenilmeyen, her
ne kadar onun adına çok büyük bir
direniş ortaya çıkarmış olsak da bu
direnişin fazla başarılı olacağına
yine inanamayan bir uluslararası
kamuoyu ve hatta Kürdistan halkının
da oldukça bir nevi kendisine
dayatılan bu ölüsü kader olarak
algılaması ve buna daha da eklenmesi
gereken, düşmanın 95 için çok
kapsamlı gerçekleştirdiği topyekün
savaşımı ve ne pahasına olursa olsun
bu yılın bir bitiş yılı olarak
değerlendirilmesi, halan ne varsa
özgürlük adına onunda bu yılla
birlikte tarihe gömülmesi biçiminde
oldukça tehlikeli olmakla birlikte,
büyük bir güçle hareketimizin,
yaşamımızın, şerefimizin, onurumuzun
üzerine gelmesi sözkonusudur. Ve bu
gerçekten varsa bir yaşam umudu onun
da bitirilmesidir. Varsa bir namus,
onur onun da yine bitirilmesidir.
Geriye kalanların ister ölüsü olursa
zaten tarihe gömülür kalanların da
şerefsiz, onursuz bir yaşamdan başka
bir şeyi beklemeyeceği açıkça ortada
olduğu günlerde ortamlarda buna o
bir de şovenizmin olabildiğine
körüklenmesi, Türkiye halkının adeta
çılgınca bu şoven serilere kendini
kaptırması, milli birlik adı altında
bir halkın asgari insani
taleplerinin bile gözönüne
getirilmemesi, hemen herşeyle bu
yoketme tavrının arkasında
bulunması, giderek büyüyen bir
öfkeye dönüşüyor. Kendisinin biraz
özgürce yaşamak için başından beri
dikkat ettiği hususlar duyarlılığı
kişiliği, özgürlüğün ne anlama
geldiğini az çok kavraması bununla
birlikte düşmanın bütün niyetini
bütün yönleri ile değerlendirmesi,
yine düşmanın arkasındaki
emperyalist dünyanın hiçbir hudut
tanımayan desteği onun açısından son
derece anlaşılır bir husustu. Nasıl
geldiği ne amaçla geldiği ve hangi
sonuca ulaşmak istediğini iyi
gözönüne getiriyordu. Bunun yanında
sınırlı katılımına rağmen PKK'nin de
ne anlama geldiğini çok iyi biliyor.
PKK'nin tarihinin denilebilinir ki,
en iyi tanımını yapabilecek kadar
bir gücü, güçlenmeyi yaşıyor.
Bununla birlikte bizim şahsımızı da
oldukça değerlendirebiliyor. Ne
anlam ifade ettiğimiz, kendi kültür
düzeyine uygun olarak gerek insanlık
içinde gerekse tarihimiz içinde ne
tür bir önderlik geliştirmek
istediğimizi oldukça incelemiş ve
hatta diyebilirim ki parti
saflarımızda en güzel bir tanımı
geçekçi bir tanımı yapabilmiş.
Bu arkadaş
bizi görmemiştir ve fazla mücadele
mazisi de yoktur. Buna rağmen bizi
oldukça değerlendirmesini ben son
derece anlamlı buldum. Buna şehit
Ronahi arkadaşın benzer bir
yaklaşımını da eklemeliyim. Bu tip
şehit arkadaşlarımızın yine bu arada
Bermal'in de aynen o düzeyde bir
anlam derinliği içinde olduğunu bu
arada belirtmeliyim. Tabii birçok
şehidimizdeki anlama derinliği bu
büyük şahadetleri gerçekleştiriyor.
Ama Zilan'da bu oldukça bilinçlidir
ve son derece bir kararlılık
düzeyine yakındır. Burada bu
hususları fazla derinlemesine ele
alamayacağım ama bilinmesi gereken
en temel hususun, gerek uluslararası
insanlık durumu hakkında, gerekse
Kürdistan halkının gerçeği konusunda
partimiz ve kendi önderlik sahamız
hakkında en kapsamlı bilgilenmeyi ve
buna dayalı bir kararlılığı
yakalamış olmasıdır.
Bununla da
yetinmiyor, örgüt yaşamının oldukça
farkında bir yoldaş. Kadın
gerçekliğini bütün yönleriyle
değerlendirebiliyor. Son derece
köleleştirici yaşam tarzıyla;
özgürleştirici yaşam tarzı arasında
büyük bir farkı yakalayabiliyor.
Buna da ben büyük bir saygı
duyuyorum ve çok az kişide bunun
gerçekleştiği kanısındayım. Bunu hem
mütevazi fakat, hem de çok kararlı
biçimde yakalaması, bunu çok değerli
bir biçimde kısa ve öz olarak
anlatabilmesi beni oldukça
etkilemiştir. Çok kısada olsa bu
konulara açıklık getirmesi açısından
onun bizzat bazı değerlendirmelerini
alma gereği duyuyorum. Bir defa
önderlik konusunda söylediği çarpıcı
hususlar var. Şöyle belirtiyor:
"Her halkın
tarihine bakıldığında özellikle
devrim süreçlerinde mücadele veren,
başarıya ve kurtuluşa götüren,
yaşadıkları döneme damgasını vuran
önderlikler vardır. Tarih öndersiz
hiçbir ulusal ve sınıfsal hareketin
gerçek anlamda da başarıya
gitmediğini doğrulamaktadır. Önder
yaşatılmak istenen yenilik ve
gelişmeleri en üst düzeyde temsil
eder. Yani insan yeni toplum
düşüncesine denk, bütün yaşamını bir
halkın yaşamına göre düzenleyen,
kendi kaderini halkın kaderinde
bulan ve o halkın acılarını duygu ve
taleplerini en derinden yaşayan ve
kurtuluş için pratik görevleri en
üst düzeyde omuzlayandır."
Böyle bir
önderlik tanımını sanırım en benim
diyen bir Akademisyenin veya
militanın yapacağını sanmıyorum. Bu
kısa paragrafta bile bir doğru
önderlik tanımı bütün yönleriyle
ortaya konulmuştur. Burada çok güçlü
bir bilinç düzeyinin yakalandığı
kesindir. Şimdi bu eylemi
düşünürken, tabii nasıl bir yaklaşım
gücünde olduğunu bilerek
değerlendirmek büyük önem taşıyor.
Bazıları var çok duygusaldır, acılar
içinde kendini patlatırlar, yakarlar
ama bazıları da vardır ki bunu çok
büyük bir bilinç derinliğiyle
yaparlar. Bu fark bence çok
çarpıcıdır. Devam ediyor:
"Hayati
gerçekliği olmayan her alanda
bitirilmiş, hiçbir halkla
kıyaslanmayacak kadar kendisine
yabancılaştırılmış, ulusal,
kültürel, sosyal, siyasal değerleri
sömürülen bir halk gerçekliği
karşısında PKK önderliği kuşkusuz
çok farklı olmak zorundadır. Bu
anlamda Parti Önderliği birçok
yönüyle daha özgün, daha yeni, daha
gelişkin yaşamıyla, yaşatan ve kendi
yaşamını adeta koskoca bir
insanlığın yaşamına adayan
durumdadır. Belirleyiciliği ve önemi
bu noktada kesin ve tartışmasızdır."
Yine burada
büyük bir bilinç derinliği var. Hem
çok gerçekçi, hem de oldukça
kapsamlı bir değerlendirme oluyor.
Bizim halkımızın gerçekliğini tüm
dünya halklarının gerçekliğiyle
kıyaslıyor. Yabancılaştırılmışlık
düzeyini her alanda; ulusal,
kültürel, sosyal,siyasal
bitirilmenin de ötesinde tanınmaz
hale getirildiğini, yaşamanın
ölümünden daha beter olduğunu
oldukça farketmiş. Bu farkla
önderliği değerlendirmeye çalışıyor
veya bizim ne tür bir gerçeklikle
karşıkarşıya olduğumuzu çarpıcı bir
biçimde ortaya koyabiliyor. Aynı
biçimde bunun herhangi genel düz bir
önderlik anlayışıyla
çözülemeyeceğini böyle bir halk
gerçekliğinin devrim diye, hele hele
bugünlere ulaşmış devrim düzeyine
ulaşamayacağını, bunun
başarılabilmesi için çok özgün olmak
gerektiğini, kendi yaşamını bir
halkın dirilen yaşamına dönüştürmeye
kadar götürmek gerektiğini
vurguluyor ki, bu gerçekten çok
derin bir anlayıştır. "Ve burada
ancak belirleyici ve önemi
keskindir" diyor. Ve bu son derece
bizi etkileyen çarpıcı anlatım
oluyor. Yine devam etmekte bir
sakınca görmüyorum;
"Dünya
devrim tarihine baktığımızda gerek
ulusal, gerek sınıfsal kurtuluş
mücadelesini veren halkların,
devrimin gerçekleşme olanağını
yaratan, tarihi, sosyal, siyasal,
kültürel bir zemin ve birikimi
vardır. Ulusal inkar yoktur, kişilik
sorunları bizdeki kadar derin
değildir. Tarihleri bizdeki kadar
çarpıtılmamıştır. Kadın cinsi bu
kadar sömürülmemiştir, dini olgular
bizdeki kadar kesinlikli, kötü
tarzda işlenmemiştir. O halkların
mevcut konumlarına tepkileri vardır,
özgürlük eşitlik vardır.
Önderlerinin güç aldıkları azçok
aydınları vardır. Kürdistan
devriminde ise bu belirtilen
hususların tümü bitmiş bir
durumdaydı."
Burada da
çok çarpıcı ve gerçekten her aydının
üzerinde oldukça düşünmesi gereken
sonuç çıkarması gereken tezler
biçiminde değerlendirmeleri vardır.
Bu satırları birisi tez biçiminde
alıp işlesin, gerçekten bir paragraf
bir kitaptır. Ve son derece duru bir
düşüncedir ve gerçekliği de
yakalamıştır. Gerçekten acı
duyuyorum bu noktada Kürt aydınları
için, bu kadar duru ve gerçekçi
düşünceyi tekrar vurguluyorum bu
bizim bir kopyamız değildir
üniversite mezunu bir öğrencidir ve
kendi kişiliğiyle incelemiş,
araştırmış ve sonuçlara ulaşmış bir
aydın kişiliktir maalesef Kürt
aydınlarının veya genelde de
yapımızdaki birçok insanın işin
sadece duygusal yanıyla uğraşmaları
bize çok eksik gelmektedir. Ortada
oldukça derinleştirilerek sonuca
götürecek tezler vardır. Gayet
tabii, yani bütün halkların devrime
başladığında arkalarında büyük bir
tarih vardır. Sosyal, sınıfsal,
kültürel bir zemin, onun birikimi
vardır. Ulusal inkar bu denli
yoktur, kişilik sorunları bizdeki
kadar sözkonusu değildir. Ama bizim
için, tarihimiz için bunların hepsi
tersine çevrilmiştir. Ayrıyeten
kadın cinsi bizde başlı başına zaten
en tehlikeli bir ajanlık konumunu
yaşamaktadır, daha doğrusu o konuma
getirilmiştir. Kadın tam bir kapana
dönüştürülmüştür. Herşeyi yutan
kendi etrafında bütün değer
yargılarının tersine çevrildiği bir
konuma itilmiştir. Aynen din, dinde
böyledir, burda dinin ulusal ve
toplumsal gerçeklikle hiçbir bağı
kalmamıştır. Tersine onu kemiriyor,
onu her türlü olumlu özelliklerinden
koparıyor ve en cahilce bir konuma
getirebiliyor.
Hiçbir
halkta bahsettiğimiz hususlar bu
denli gelişmemiştir. Yine o
halkların konumlarına baktığımızda
tepkileri vardır, özgürlük eşitlik
düzeylerinde bir gelişme vardır.
Önderlerinin güç aldıkları çok
sayıda aydınları vardır, toplumun
tepkileri vardır. Şimdi bütün
bunların Kürdistan için hiç
sözkonusu olmadığını belirtiyor ki
doğrudur. Yine varsa bu bizim
aydınlarımızı hele hele kendisini
sosyalist, demokrat veya direnişçi
sayan birçok kişilikler; lütfen
kendileriyle bu satırları
kıyaslasınlar. Hangisi gerçeğe daha
yakındır. Biraz vicdanlarını ortaya
koysunlar muhasebelerini yapsınlar.
En gerçek düşünceler bunlar değil
midir? Bu doğru büyük düşüncelerdir
ki, bu büyük direnişe yol açmıyor
mu? Ulusal vicdan varsa, ulasal
yürek varsa, kesinlikle bu
aydınlarımızın hatta sözde birçok
örgütün, devrimci partinin,
ilericinin biraz saygılı olmayı
bilmeleri gerekiyor. Unutmayalım ki
bu birçokları herhangi bir
devrimciden çok şey
öğrenebiliyorlar. Dünya da
okumadıkları çok az ulusal kurtuluş
devrimi ve onların önderleri vardır.
Ama bu da bir kişilik, acı duyuyorum
ki bunlar o kadar ki bizzat burda
Zilan'ın kendisi cümlesinde dile
getiriyor yabancılaşmışlar. Yani
kendini böyle dünya tarihinde
rastlanmamış bir sembol düzeyine
yükselten bir kadını bile, bir Kürt
kızını bile anlamayacak kadar
yürekleri yabancılaşmıştır ve
hakkında konuşamayacak
durumdadırlar. Bunun da aslında
kendi başına bir olay olduğunu
belirtmem gerekiyor. Neden? Düşman
tarihinden tutalım, herhangi Afrika
halkının bile tarihini çok iyi
söyleyen ve şiir bile yazabilecek
kadar duygulu Kürt aydınları,
insanlık tarihinde ender görülen bir
Kürt kızı için yüreği çalışmıyor,
bir şey söylemiyor. Bir şey
yazamıyor. Bu bir klinik vakka, bir
düşürülmüşlük düzeyi, bir
yabancılaşma düzeyidir. Ve bu
insandan fazla bir hayır gelmez.
Devam ediyorum:
"Parti
Önderliği çok zayıf bir
gerçeklikten yola çıkmıştır. Din
sorununa, kişilik sorununa, kadın ve
aile sorununa yaklaşımı oldukça
özgün ve bilimseldir. Rus
Devrimi'nin önderi Lenin bile kadın
sorunun çözümünde oldukça yüzeysel
kalmıştır. Kadın ordulaşması
gerçekleşen kadın konferansları ve
Kadın Kongresi dünya devrim
tarihinde ilk kez bizde
gerçekleştirilmiştir. Parti
Önderliği'nin yaşam tarzı;
fedakarlık, cesaret, derinlik,
duyarlılık, zeka, öngörü, yorumlama
gücü, bağlılık, bilimsellik,
tecrübe, birikim düzeyi hiçbir
önderlikte kıyaslanmayacak
boyuttadır. Olayı ele alış tarzı
dogmatik değildir. Parti Önderliği
Kürdistan gerçeğini, dünya
devrimlerini çok iyi tahlil edip
sonuç çıkarmış ve Kürdistan
özgünlüğünü ortaya çıkarmıştır.
Taklitçi, kalıpçı, dogmatik bir
tarzda değil oldukça yaratıcı bir
tarzda ele almıştır. Gerçekleşen
sosyalizmi çok iyi tahlil etmiş ve
kendi halk gerçekliğine uygun bir
tarzda uyarlamıştır. PKK, Parti
Önderliği'nin şahsında ifadesini
bulmuştur."
Burada da
son derece çarpıcı, oldukça
aydınlatıcı tezlerle karşı
karşıyayız. Bizim din, kişilik,
kadın aile ve tabii bunun yanında
Kürdistan'da Zorün Rolü, sosyal,
psikolojik düzey hakkında
geliştirdiğimiz birçok çözümleme
var. Bunları az çok değerlendiren
bir yoldaş oluyor Zilan kişiliği.
Ayrıyeten büyük Rus Devrimiyle
kıyaslıyor, Lenin'in bile kadın
sorununda yüzeysel kalma durumundan
bahsediyor. Kadın için çok özgün
çalışmaların yapılmadığını ve ancak
bireysel düzeyde bazı kadınlarla
ilgilendiğini vurgulamak istiyor.
Doğrudur. Ve bizim biraz da bu tip
kadın şehitlerimizin anısına
geliştirmek zorunda hissettiğimiz
görevlerimizdir. Bunun yanında
Önderlik yaşam tarzını çok çarpıcı
değerlendiriyor. Aslında sanırım
ilgili bir çok başta bizim Parti
değerlerimiz, militanlarımız olmak
üzere eğer gerçekten herhangi yüce
bir değere bağlılıktan
bahsediyorlarsa ve halkımız ve
dostlarımız biraz anlamak
istiyorlarsa bu satırların
çarpıcılığını anlayış ve mümkünse
özümseme düzeyinde bir karşılıkla
kendilerinden bekleneni göstermeleri
gerekiyor. Bu arkadaşımız bunu çok
iyi anlamış. Sadece anlamış değil
önderlik gerçeğiniz, ona çok
dürüstçe, çok anlayışlıca ve çok
cesurca bir karşılıkla kendisini
görevli görüyor. Benim burada
gördüğüm en büyük üstünlük
buradadır. Bu tip cümleleri,
kelimeleri herkes söyleyebilir,
fakat bunun kadar anlayan ve çok
çarpıcı pratikleştiren,
somutlaştıran bir arkadaş görmek
benim için zordur. Son
çözümlemelerde benim en çok üzerinde
durduğum bir husus, anlama düzeyi
ile gerçeklik arasında neden bu
kadar terslik, kopukluk? İnsanlar
neden doğru belledikleri sözlerle,
sözcüklerle böyle konuşuyorlar ama
pratikleri neden bu kadar ters?
Sanırım bu çağımızın bir gerçeğidir.
İnsanlık yalanı yaşıyor, hele
halkımızın gerçeğinde herşey yalan
dolan dünyasından ibarettir. Herkes
söz verir, herkes birçok and içer,
herkes günlük olarak durumlarıyla
yüzde yüz çelişen sözler söyler. Ama
onun anlamıyla pratiği
gerçekleştiren çok az insandır.
Ve benim
Zilan kişiliğinde yine en büyük
saygı duyduğum husus bu kadar
yabancılaştırıcı ki Malatya
özgülünde çocukluğunu geçirmiştir
Malatya Elmalı köyünde asimilasyonun
en yoğun yaşandığı bir alan olmasına
rağmen bu çıkışı gerçekleştirmesini
büyük bir değer olarak alıyorum ve
bu geleneğin Malatya'da dirilişte
bir anlam ifade ettiğini alanlarda
da buna benzer özellikle kadında
çıkışların çarpıcı geliştiğini
görüyorum. Ve bu bizi oldukça
güçlendirmiş oluyor. Malatya ki en
çok düşmanın özel savaşımının
üzerinde yoğunlaştığı ve her tür
sonucu almak istediği bir alandı,
yani yabancılaşmanın en çok
yaşandığı bir alandı. Ulusal ve
sınıfsal kimliğin, kişiliğin
yitirildiği bir alandı. Buna rağmen
böylesine büyük bir çıkışın
gerçekleşmesi eğer illa varsa bir
Malatyalılık. Bir de bu açıdan
üzerinde önemle durmayı
gerektiriyor. Ben büyük saygı
duyuyorum, bu anlamda bir
Malatyalılığa. Yaşama da geçirmek
benim için hayli heyecan vericidir.
Ortada böyle bir önderlik
değerlendirmesi belki layık
olmamakla birlikte öyle olmaya
çalışmak istediğimiz kesindir. Böyle
bir kadın, böyle bir özgür kadın
yaklaşımı haddimizi aşsada en
azından bunu teşvik etmesi açısından
önemlidir, biz ne kadar böyle
olmasak da böyle olmaya, vasiyetin
bir gereği olarak da büyük çaba
harcayacağız.
Ama burada
tekrar vurgulayayım; sözkonusu ben
değilim, sözkonusu böyle kişiliğin
böyle bir tanım yapabilmesi ve bu
tanımın hepimiz için geçerli
olmasıdır. Önderlik bilindiği üzere
bizde adısanı, aşiretlik kabilesi
şöyle olarak değerlendirilmiyor.
Zaten tanımda böyledir. O halde
önderlik konusunda iddialı olan her
kişiliğin varsa bir saygısı,
duyarlılığı, ciddiyeti, anlam ve
pratikle bütünleştirme gücü varsa
bunu Zilan kişiliğinde saygıyla
kendisinde bir karşılık vererek
göstermesi gerekir. Bunu
göstermeyene ben adam demem, insan
demem, hele erkek hiç demem. Benim
için bu örnek bu kadar olduktan
sonra ölçü kesindir, anlama,
pratikleştirme kesindir. Ne esastır,
ne değildir, ne herşeydir, ne herşey
değildir, çok nettir. Dolayısıyla
benim için emredici anlama sahiptir.
Umarım yani bu temelde benzer
iddiası olan tüm kişilikler için
bunun böyle anlaşılacağı ve güçleri
oranında yaşamsal bir ifadeye bir
pratiğin ta kendisine
kavuşturulacağıdır. Bunun dışında
hiçbir şey bu değerlendirmeye layık
olamaz ve ne anlayabilir ne de
uygulama yeteneğinde olabilir. Devam
ediyorum; şimdi burada bizim
emeğimizle ilgili değerlendirmede
bulunuyor:
"Kürdistan
tarihinde sağlanan bu gelişme onun
emeği, onun gelişmesidir. Kendisi
sevgi kaynağı, birleştirici ve
bütünleştiricidir. Kendi şahsında
yeni insan tipini, profilini
çizmiştir. Bir insanın ne kadar
gelişebileceğini kanıtlamıştır.
Kürdistan Ulusal Kurtuluş
Mücadelesinin bugünkü düzeyi;
partileşelim, ordulaşalım,
cepheleşelim, zafer kazanalım
şiyarına denk düşen bütün tali
sorunları bir kenara bırakarak,
bütün Kürt halkıyla, düşman
gerçeğine doğru yaklaşma
temelindedir. Gelinen noktada hemen
hemen bütün Kürt halkıyla beraber
milyonlarca insanın sıcaklığıyla
saran ulusal kurtuluş devrimine ve
sosyalizmin hizmetine sokmuş, faşist
TC'yi askeri, siyasi kültürel,
ekonomik, her konuda geriletmiş,
çözümsüz bırakmıştır."
Burada emek
olgusunun da doğru bir teşhisi
vardır. Emekle yaratılan bir
kişiliğin bizde özellikle nasıl bir
sevgi kaynağı, nasıl birleştirici ve
bütünleştirici olduğunu ortaya
koyuyor. Bu temelde yeni bir insan
olabileceğimizi yine vurguluyor. En
önemli bir cümle daha "bir insanın
ne kadar gelişebileceğini
kanıtlaşmıştır" diyor. Bunu niye
söylüyor? Şimdi bizim gibi çok geri
bir toplumda, neredeyse adeta en
zavallı, hiçbirşey elinden gelmeyen,
çaresiz insanlar durumuna düşmüş bir
toplum içinde bir insanın ne kadar
gelişebileceğini kanıtlamak büyük
bir olay, Zilan bunu da çok iyi
görüyor. Ve çok büyük bir
değerlendirme bu. Öyle herkesin
kolay yakalayabileceği değerlendirme
değil.
Tabii
bununla birlikte bu ülkede sevgi
katledilmiştir. Birleştiricilik,
bütünleştiricilik adına kişilik
yoktur. Tekrar vurguluyayım; sevgi
adı altında bir kemirme vardır
birbirini, mutlak bitirme, yine
herşeyi dağıtıcı ve
bütünleştirilmekten uzaklaştıran bir
tarzda ele alıyor. Bunun artniyetle
olup olmaması hiç önemli değildir.
Kişiliklerin kendileri bir diken
gibidir. Mevcut kişilikler tamamen
aşırı bireyci ve birleşme ve
bütünleştirmeyi sağlayacak bir
yürekte ve amaç yoğunluğunda
olmadıkları için ki bunlar sevginin
de kaynağıdır ve bildiğimiz gibi
kuru kişilikler, adeta kemiği var
eti budu yok, ruhsuz kılınmış,
boğuntuya getiren kişilikler. Şimdi
Zilan'ın bunu değerlendirmesi
önemlidir. Çünkü sevgisiz insan
olmaz ve amaçta yoğunlaşmamış,
dolayısıyla bütünleştirici,
birleştirici gücü olmayanın bir
halka fazla vermeyeceği çok açıktır.
Ve bir insanın gerektiğinde sınırsız
gelişmeyi, bir halkın ihtiyacına
göre göstermesi çok çok önemlidir.
Onu kısmen tabii sağladığımı
belirtmeliyim. Çok istiyorum daha
fazlasını, bu anlamda adeta diyorum
ki, yani tanrılar katına kadar
yükselmeyi de arzularım. Sınırlı
geliştirebildik, mühim olan burada
düzeyin yakalanması ve kendi
eylemiyle buna biraz katkıda
bulunmak istemesidir. Bana göre
benim eyleminden daha büyük olan
değerlendirme ve eylemde budur.
Devam etmeliyim.
"Zaferin
öngünlerini yaşadığımız yeni süreçte
halkın kurtuluş umutları olan
bizlerin, Parti Önderliğimizin
yaşamı, düşünceleri ve mücadelesine
yakışır bir biçimde dönemsel bütün
görevlerimizi en iyi bir şekilde
yerine getirmemiz gerekiyor." Burada
bir militanın kendi görevlerine
nasıl yaklaşması gerektiğini
vurguluyor. Devam ediyor; "Sıkça
tekrarlanan küçük burjuva, köylülük,
feodal anlayışların kişiliklerimizde
yer etmişliği, düşmanın
şekillendirmesi, özel savaşın
etkileri ve buna benzer gerçeklere
sığınarak çeşitli özeleştirilerin
bizleri ilerletmediği açıklık
kazanmıştır. Verilecek en iyi bir
özeleştirinin doğru bir pratikten
geçtiğine inanıyorum."
Bu da çok
çarpıcı bir değerlendirmedir.
Neredeyse bir alışkanlık haline
gelmiştir. Özellikle parti
bünyemizde bu vardır ki doğrudur da
yani birçok sınıfsal özellikleri en
geri feodal, köylü ve iflah olmaz
bir küçükburjuva karaterdedir.
Sürekli onun bir ifadesi olarak
tabii tekrarlıyorlar fakat
pratikleştirmeye, yaşamı bunun
temelinde dönüştürmeye
yönelmiyorlar. Şimdi büyük bir
ikiyüzlülük var, bu anlamda parti
bünyesinde bu değerli yoldaşımız
Zilan buna isyan ediyor. Aslında,
"yeter" diyor. "Böyle ucuz
özeleştiriler verme" diyor. Ve
bizzat cümlelerinde bu var:
"Verilecek en iyi özeleştiri bir
pratik yaşam, bir pratiğin
kendisidir" diyor. Şimdi bu eylem
aynı zamanda en büyük özeleştirisel
bir eylemdir. Bu sözlerin ifade
ettiği her tür eksiğe büyük bir
darbedir. Özellikle partililer kendi
bağlılıklarının olduğunu
söylüyorlarsa ve gerçekten saygıları
varsa, bu sözcükleri çok
tekraralayacaklarına, bu kadar bir
militan eylemle, buna büyük cevabı
veren kişiliğe en azından yaşamında
benzer bir cevap olabilmelidir.
Burada kimse intihar eylemliliği
gerçekleştirin demiyor, hayır bu
semboldür, en büyüğüdür. Yapılması
gereken; bu özellikleri yaşamında ve
savaşımında an be an savaşımın her
sahasına her sorununa başarıyla
uygulamaktır. Zaten sembol olmasını
biz böyle değerlendiriyoruz,
emredici olmasını böyle
değerlendiriyoruz. Gerçek bir
komuta, bir tanrıça kişiliğine
doğru, açılımını böyle
değerlendiriyoruz. Aksi halde
ikiyüzlüler olmaktan hiçkimse
kendini kurtaramaz. Bunun mutlaka
böyle doğru anlaşılmasıyla ancak
partilileşeceğini benim de bir uyarı
olarak belirtmem yerindedir. Devam
ediyor;
"Düşman,
topyekün üzerimize geliyor. Bizim de
olanca gücümüzle düşmana
yüklenmemiz, özgürlüğün bedelini en
kararlıca ödeyeceğimizi düşmana
hissetirmemiz gerekiyor." Şimdi bu
çok çarpıcı, düşman gerçekten olanca
gücüyle geliyor ve yoketmek istiyor.
Bunu hissedelim, yani herşeyimiz
gidiyor. Özgürlüğümüzden tutalım
neyimiz varsa herşey gidiyor. Bunu
önlemek için en kararlıca birşeyler
yapmamız gerekiyor. Şimdi bunun
yaptığı büyük bir eylem. Düşmana
diyor, "hissettirelim yani yeter bu
kadar üzerimize gelme, tamam
güçlüsün bilmem arkanda şu güçler
filan var ama bizim de büyük
insanlığımız vardır. Gerekirse ben
bir kadın kişiliğinde bile bu büyük
insanlığı sana böyle patlatacağım,
sana hissettireceğim" diyor ve
hissettiriyor. En büyük sarsıcı
eylemlerden birisi olduğu kesindir.
İnsanlık da bunu böyle hissediyor
aslında ve daha da hissetirmek tabii
ki bize düşüyor. Gerçekten ben
bağlıyım, benim yoldaşça bir
bağlılığım var diyenin hiç
evelemeden,gevelemeden, bunu bir
karekter özelliği haline getirerek
karşılık vermesi emredicidir. Bunun
öyle dayatmayla alakası yoktur,
sembol değerindedir, tanrıça
değerindedir. Saygıyla ve kutsalca
insan yaklaşır ve adeta
yalvarırcasına ve hatta kendisini
affettirircesine niyaz eder ve buna
göre kendi moral değerini, kendi
kişiliğini uygun hale getirir ve
kendisini böylece de affettirmiş
olur, çıkarılması gereken en önemli
sonuç bu oluyor. Devam ediyorum;
"Mücadele
tarihine baktığımızda PKK akıl
sınırlarının anlamakta zorluk
çektiği büyük kahramanlık, direniş,
emek, kararlılık ve inançla
yaratılmıştır. Direniş PKK'nin temel
karakteri olmuştur." Burada PKK'nin
yine bir tanımını yapıyor. İnsanlık
tarihinin anlamakta zorluk çektiği
veya akıl sınırlarının anlamakta
zorluk çektiği kahramanlık diyor;
direniş, emek, kararlılık, inanç;
PKK'nin karakteristik özelliklerini
burada sıralıyor. Ve oldukça
doğrudur, PKK'nin gerçek
militanlığıyla birleştirdiğinde her
militanın nasıl bir PKK'liliği
yakalaması gerektiğini ortaya
koyuyor ve sorumlu bir anlayış ve
tabii ki Partileşiyorum, Partiliyim
diyen birisi varsa Partileşmenin
ancak bu cümlelerle izah edildiği
gibi yaşamsallaştırılacağı açıktır
ve kendisi de bunu çok çarpıcı bir
biçimde kanıtlıyor. Değerli
izleyicilerimize biraz sıkıntılı da
gelse veya onların anlayışını ve
ruhunu zorlasa da onun ağzından
gerçekleri sıralamayı bir görev
biliyorum. Devam ediyorum:
"Bizlerin
bu tarihi mirasa sahip çıkmamız ve
sürecin gereklerini yerine
getirmemiz gerekiyor. Süreç intihar
eylemlerini gerekli kılıyor. Bu hem
bir taktiksel çıkış olacak, hem de
bizim açımızdan büyük moral etkileri
olan bir eylemlilik olacaktır.
Düşmanın önderliğimize suikast
girişiminde bulunarak sonuç almaya
çalıştığı bu süreçte, düşmana
verilecek en iyi cevap böyle bir
eylem olacaktır. Bu tür bir
eylemlilik moralmen bozguna uğrayan
düşmanı, çıldırtmak düşmanı zindan
etmek anlamına geliyor. Bizim
açımızdan ise başta halkımıza bütün
savaş güçlerimize moral ve cesaret
vermek ve direnişi güçlendirmek.
Dost düşman hekese davamızda ne
kadar, kararlı olduğumuzu ve bu
uğurda özgürlüğün bedelini bombaları
kendimizde patlatarak
gerçekleştireceğimiz mesajını bir
kez daha vermek, halkımızın özgürlük
istemini bütün dünyaya duyurmak ve
ileriki süreçte, halkımızın bu yönlü
direnişleri, geliştirmesinin
öncülüğünü yapmak, savaşın her
yerinde ivme kazandırmak anlamına
gelmektedir."
Burada bir
görev anlayışını ortaya koyuyor. Bir
kez daha imha edici tarzda gelen
düşmana dur demenin bir kişilikte
nasıl eyleme dönüşmesi gerektiğini
vurguluyor. Her ne kadar buna
intihar eylemi diyorsa da bu büyük
bir direniş, diriliş eylemi oluyor
ve tüm yönlerden ve tüm güçleriyle
bu bir dünya da olsa bir insanın
üzerine geldiğinde bir halkın
namuslu bir bireyinin kendisinde
nasıl bir eylem
gerçekleştirebileceğini ortaya
koyuyor. PKK'de bunlar çoktur, ilk
günden günümüze kadar ve bu bir Kürt
özelliği de değildir bir insanlık
özelliğidir. Bizim bir Haki Karer
militanlığımız vardır, kesinlikle bu
tarzda bir militanlıktır ve hemen
hergün böyle binleri yakalamış bir
hareketiz, en parlak yıldızdan
birisi de gayet tabii ki Zilan'dır
ve hepsinin hem büyük moral değeri
hem de onun çok aydınlatan bilinci
oluyor, burada büyük etkilenmemek
mümkün değildir, diyorum. İnsanlığı
şüphesiz etkiliyor, düşmanı kesin
etkilemiştir. Ve sonuçlarını da
yakında düşmanda, insanlıkta ve
halkımızda dahil anlayacaktır. Çağrı
yapıyor tabii yani en zor süreçlerde
bile olsa bir militan kişiliğin neye
kadir olabileceğini böyle çok
mütevazi biçiminde ortaya koyuyor.
Büyük saygı duyulması gereken bir
kişilik, bir kez daha kendisini bize
böyle dayatmaktadır. Burada yine
bize hitabediyor. Devam ediyorum:
"Başkanım,
kendimi intihar eylemini
gerçekleştirmek için aday görüyorum.
Bizler sizin bitmez tükenmez emek ve
çabalarınıza karşı canımızı bile
versek yeterli değildir. Keşke
canımızdan başka verecek
birşeylerimiz de olsaydı. Siz
yaşamınızla bir halkı yeniden
yarattınız, bizler sizin eserininiz.
Tüm Kürdistan halkının ve dünya
insanlığının geleceğinin
teminatısınız, yaşamınız bize onur
veriyor, sevgi, cesaret, inanç, onur
veriyor. Tüm Kürdistan halkı ve
milyonlarca insan size ölümüne
bağlıdır. Sizin bu çekiciliğiniz
bizi de oldukça etkilemektedir. En
zorlandığımız anlarda sizin bizlere
olan sevginizi düşünüyor ve manevi
güç alıyoruz. Şehide en çok bağlı
olan sizsiniz. Bu temelde gözümüz
kesinlikle arkada kalmayacaktır. Bu
eylemi gerçekleştirmem gereken bir
görev olarak görüyor ve kendimi
sorumlu hissediyorum. Mevcut
geriliklerimi aşmanın, özgürleşmenin
ve kendimi gerçekleştirmenin yolunun
savaştan geçtiğini ve bu savaşın da
gereğini yerine getirilmesinin
gereğine inanıyorum. Mazlum, Hayri,
Kemal, Ferhat, Bese, Beritan,
Berivan ve Ronahi yoldaşların
direnişlerine sahip çıkmak ve
onların takipçisi olmak istiyorum.
Emperyalizmin kadını köleliştiren
politikalarına karşılık bombayı
kendimde patlatarak hıncımın ve
öfkemin büyüklüğünü göstermek ve
Kürt kadının dirilişinin sembolü
olmak istiyorum."
Her bir
cümlesi, hatta her kelimesi bile bir
tez düzeyinde ele alınıp
işlenebilecek son derece önemli bir
değerlendirmeyle karşı karşıyayız.
En çarpıcı cümlelerden birisi bu,
şüphesiz bizde kendimizi biraz
insanlığa, halkımıza ve yoldaşlara
feda ettik ama gerçekten şu cümle
kadar değildir. "Keşke canımızdan
başka verecek birşeylerimiz olsaydı"
şimdi bu sınırsız bir kendini feda
etmektir. Ve benden daha üstün
olduğu kesindir. Biz bu kadarına
cesaret edemeyiz. Benim en çok
sarsıcı bulduğum halen sürekli
düşüncemde, yüreğimde tuttuğum bir
yaklaşımdır bu, tamam yani ben
birşeyler yapıyorum ama ben bunu bu
kadar soylu görmüyorum ve bir
militanın yapması gereken işler
olarak görüyorum. Ama bir insanın bu
kadar, canından daha fazla verecek
bir şeyi olabileceğini düşünmesi ama
tek elindeki varlığı can varlığını
böylesine çok zor, çok az insanın
deneyebileceği biçimde vermesi
gerçekten değerlendirme gücümüzün
üstünde ve asıl saygıyı hak eden
veya keşke bizim buna biraz daha
saygılı olabilecek, anlam
verebilecek, güç verebilecek bir
başka çalışma tarzı olsaydı veya
benim devrimciliğimin biraz daha
yaratıcılığı olabilseydi de ben
böyle bir kişiliği yüceltebilseydim,
yaşamsallaştırabilseydim. Bunun
endişesi ve çabası içinde oluyorum
ve tabii ki sözümü her zaman olduğu
gibi birkez daha veriyorum. Şimdi
bizim yaşamımızla bir halkı yaratma,
buna özeniyorum tabii
yaratabileceğimiz kadar da yaratmaya
çalışıyorum. Yine sizin eseriniz
demeyi de kendi açımdan yani o kadar
olduğumu söyleyemem ama etkilediğim
açık. Beni burada bağlayan hem bu
halkın yeniden şekillenmesi, hem de
birey olarak özellikle kadının bu
şekillenmeyi yaşaması beni çok
ilgilendiriyor, hatta istemezdim
belki böyle bir eyleme çıkabilecek
kadar güçlü olmasını ama çıkmış.
Sorumlusu benim dolayısıyla
istediğim gibi gerekeni yapamadıysam
da şüphesiz bundan sonra daha fazla
yapmaya çalışacağım.
Bu son bir
yıl içinde bu anlamda bir yoldaşa
böyle bir yaklaşıma nasıl karşı bir
yaklaşımla cevap vermem gerektiğini
düşündüm tabii. Orada bahsettiği
cümlelerin gerçek olabilmesi için
yine çok çaba harcadım. Bahsettiği
cümleler, kelimeler çok yerinde
halkın teminatı olmak, insanlık
açısından da bir teminat olabilmek
şüphesiz değerlidir ve öyle olmayı
gerçekten yalnız halkımız için
değil, temel insani değerler
dediğimiz, hemen her insanı
ilgilendiren konularda çok
duyarlıyım. Ve bundan da zaten taviz
vermek asla mümkün olmayacaktır.
Mevcut insanlığı hiç yaşamasamda,
insanlıkta adına insanlık denilen
değerleri tek başına yaşasamda tabii
ki bu konuda kararlılığım kesindir.
Onur, sevgi, cesaret, inanç
olabilmek onunla etrafı
etkileyebilmek şüphesiz değerlidir.
Ve ben de çokça bunu istiyorum. Ve
ben bu kişiliklerde de bunu
buluyorum. Sınırlı böyle
olabiliyorum, daha fazla böyle
olmayı istiyorum, tutkum bu aslında
bir anlamda aşkım da bu yani
insanların sevebileceği bir kaynak
olabilmek. Cesarete yol açabilmek,
inancın derinliğini ortaya
koyabilmek, insanlığı ortaya
koyabilmek. Biraz yapıldı, tabii ki
insan keşke daha da genç olabilse ve
güçlü olabilse de bu kavramlara
hakkını verebilse diyorum.
Yani bize
bahşettiği bu özellikleri daha da
yaşamsal kılmak için şüphesiz
yapılanlar çok azdır, güç yetilse de
veya yaşam yetebilse de bunları daha
amansız yapabilsek, şüphesiz
şehitlere bağlılığı asla elden
bırakmayacağız. Bu hareket şehitler
hareketi, şehitlere, onların bütün
anlamı kadar yer vermeyen benim için
yaşayamaz. Açık söylemeliyim, herkes
burada şunu anlayabilmeli ki
şehitlerin yaşamının bir anlamı
vardır. Ve ben bunu görüyorum,
değerlendiriyorum. Ve hatta kendi
yaşamını mevcut yaşayanlara göre bir
ölü gibi tutuyorum ama şehitlerin
anlamını da en yaşamsal olarak
değerlendiriyorum. Benim için daha
değerli olan budur. Benim şöyle
böyle bir yaşamın sahibi olup
olmamam hiç önemli değildir. Ama
şehitlerin vasiyeti olabilecek
anlayışla kavramlarla sürekli
olabilmek kim beni nasıl
değerlendirirse değerlendirsin daha
değerlidir. Ve asla bundan
vazgeçmemek kadar gereklerini daha
da çarpıcı yerine getireceğimi
herkes bilmelidir. Bize
yaklaşacaklarsa bu temelde
şehitlerin emirerleri olarak
yaklaşmaları tek çıkış yoludur.
Doğrulukla, başarıyla bunu
yaratmakta bu bağlılığın açık bir
göstergesi, bir ifadesidir. Burada
"mevcut geriliklerimi aşmanın,
özgürleşmenin ve kendimi
gerçekleştirmenin yolunun bir
savaştan geçtiğini" diyor.
İstemezdim aslında böyle hazır
olmadığı bir savaşı kendi
kişiliğinde yaşamasını, ama çok
sorunlu bir kişilik olduğu için,
vicdanı çok güçlü olduğu için
mutlaka bu savaşı verme dürüstlüğünü
gösteriyor, ama çok büyük
gösteriyor. Bu kadar bir anlayışla,
bu kadar büyük bir savaşçılığı
birleştirmek gerçekten ancak büyük
tarihi kahramanlıklara özgü
olabilir. Burada PKK'nin kahraman
şehitlerinin anısını devam
ettirilmesi gerektiğini söylüyor ve
bence en büyük devam ettirmeyi kendi
kişiliğinde gerçekleştirmiştir ve
bütün şahadetlerin de kraliçesi
olabilmiştir bana göre. Burada
emperyalizmin genelde işte bizim
halkımızı bu arada kadını hiçe sayan
oldukça onu biçimsizleştiren,
etkilerine karşı da diyor ki,
"hıncımı, öfkemi onun büyüklüğünü
göstermek istiyorum. Kürt kadının ne
demek olduğunu, dirilişin sembolü
olarak bunu göstermek istiyorum." Ve
yine anlamlı değerlendirmelerdir. Ve
sanırım etkilemiştir de. Devamla;
"Yaşam
iddiam çok büyük anlamlı bir yaşamın
ve büyük bir eylemin sahibi olmak
istiyorum. Başkan APO önderliğinde
yürütülen Ulusal Kurtuluş
Mücadelemiz çok yakında zafere
ulaşacak ve mazlum halkım dünya
insanlık ailesi içerisinde hakettiği
yerini bulacaktır." Şimdi böylesine
sonucu kesin belli olan,
hücerelerine kadar kendini
parçalayabilen bir eylemi, ölüme
doğru gidiyorum demiyor, sonumu
getiriyorum demiyor, tam tersine
"yaşam iddiam çok büyük" diyerek
yürüyor. "Anlamlı bir yaşamın hem de
çok büyük eylemin sahibi olmak
istiyorum", eylem yalnız bu
sergilediği olay değildir. Onun
eylemden kastettiği hem yaşamın
anlamı derin olacak, hem de günlük
olarak yaşamı bir eylem olacak, bu
tabii ki büyük bir savaşçılıkla
mümkün. Şimdi bunun sembolü oluyor
bu eylem. Ama burada onun esas almak
istediği "böyle bir eylemle ben
bittim, işte bu kadarım" demek
istemiyor, tam tersine "böyle bir
yaşamın üzerine gidiyorum, böyle bir
yaşamın sahibi olmak istiyorum",
burada ölüm yok! Toplumumuza
dayatılan çok cüceleştirilen aslında
yaşamdan başka herşey denilebilen
gerçek ölüme karşı büyük bir yaşam
sözkonusu. Anlaşılması gereken en
temel nokta bu. Bu kadar
yaşamsallaşmış bir kişilik ancak
böyle büyük bir eylemin sahibi
olabilir ve olmuştur da. Bunun
gerçekten edebi bir dille tek başına
romanlaştırılacak değerde bir iddia,
bir tez olduğunu rahatlıkla söylemem
gerekiyor. Bu kadar düşmüş
kişilikler onların her tür inanılmaz
düşkünlükleri gözönüne
getirildiğinde, böylesine iddiası
büyük kendisi büyük bir yaşam
yürüyüşü, kutsal varlıklar
derecesinde ele alınmak mümkünse her
gün adeta ruhuna nakşederek bununla
yaşamak bana göre tek doğru yaşam
yoludur. Nasıl ki tanrıya,
peygamberlerine kutsallıkla mümince
bağlı kalınarak yaşanılıyorsa,
ulusal anlamda da kesinlikle kutsal
ve sonuna kadar bu kişiliği bu eylem
ve savaş, yaşam tarzını yaşarsak
ancak doğru bir yaşamın sahibi
olduğumuzu söyleyebilirim. İlla
bazıları biraz ulusal dolayısıyla da
insanlık içinde de değeri olan ki
cümlesinde devam ediyor "İnsanlık
ailesinin onurla, şerefle kabul
edeceği hakettiği bir yeri
olabilmek" diyor. Şimdi bu böyle
olabilir ve bize düşen bu kutsal
değer karşısında görevlerini yerine
getirmek, bize düşen biraz böyle
olabilmek. Yaşamdan başka herşeye
benzeyen, onursuzluk, sevgisizlik,
şerefsizlik, hiçbir maddimanevi
zenginliği olmayan bu yaşamı yırtmak
anlamlı ve eylemli bir yaşam sahibi
olabilmek. Şimdi bunu sembolize
etmiştir ve kutsaldır. Demek
istiyorum ki; ne kadar tanrımıza,
peygamberimize, yüce bellediğimiz
değerlere bağlı oluyorsak, ulusal
anlamda da kesin böyle kutsal
sürekli bağlı kalınması gereken bir
yaşamın, onun eyleminin sahibiyle
karşı karşıyayız. Mütevazi
olmalıyız, bağlılığımızı günlük
yaşam tarzımızla onun savaş ve
başarı tarzıyla mutlaka
gösterebilmeliyiz. Son cümlelerine
geliyorum:
"Bu temelde
sözünü veriyor. Bize sözünü
veriyor, tüm Kürdistan şehitlerine
savaşan ve zindandaki tüm
yoldaşlara, Kürdistan halkına,
insanlığa bağlılığını belirtiyor.
Bir kez daha ifade ediyor " ve
"onlara layık olmaya çalışacağıma
dair söz veriyorum" diyor. Şimdi bu
büyük bir söz vermedir. Bir insanın
ancak yaşamını en çarpıcı bağlayacak
sözdür. Son zamanlarda söze göre
yaşamaktan sıkça bahsediyorum,
insanların büyük sözleri olmalı bu
büyük sözlere göre yaşamayı
bilmeleri gerekir, onun gücünü
göstermeleri gerekir. Tam bu noktada
sonuçlandırıyor;
"Yaşam
iddiam çok büyük anlamlı bir yaşamın
ve büyük bir eylemin sahibi olmak
istiyorum, yaşamı ve insanları çok
sevdiğim için bu eylemi
gerçekleştirmek istiyorum."
Yaşamı ve
insanları çok sevmeyle bağlantılı
bir eylem bu. Burada ölüm sözcüğüne
yine yer yok, tam tersine halk
gerçekliğimizde öldürülen bir
insanlık var. Öldürülen, katledilen
bir sevgi var. Hiçbir biçimde
tahammül edilemez, mezardaki
sessizlikten daha kötü bir sessizlik
var. İşte bu kişilik bunun üzerine
yürüyor. Başka yolu var mı? Şimdi
dürüstlük diyorum tekrar dürüst bir
insanın bunun dışında başka bir yol
bulamayacağı kesin, ben burada
anmayı bir ağlama, bir sızlama
biçiminde asla düşünmedim. Zaten
şunu açıkça vurgulayayım; çok
çılgınca bir yaşam gösterisine
çevirmek istedim. Şu son bir yılımı
belki halkımız ve bu değerli sembol
azize kişiliğimizden anlamak
isteyenlere söyleyeyim. Ben nasıl
karşıladım? Kendisi bir kadın olması
itibariyla özgür kadın olmaya büyük
değer vermesi itibariyle bu yönlü
gelişmeyi çok çarpıcı kılmaya
çalıştım. Ve bu konuda son derece
yaratıcı olmaktan çekinmedim.
Erkekler genel olarak bir kadın veya
birkaç kadın için yaşamaya ve hem de
bunları çok kara sevdaca bir tarzda
götürmeye bayılırlar.
Tarihe
baktığımızda, çok aşık olduğunu
söyleyenlere de baktığımızda
hepsinin dağarcığında birkaç kadın
vardır. En sosyalistim diyen bir
Lenin'e bile baktığımızda onun
günlük olarak birlikte yaşadığı bir
Krupskaya vardır. İlgisini belki
çeken bir kaç kadın daha vardır.
Şimdi tabii bizim böyle kadına
yaklaşamayacağımız ortaya çıkıyor,
gerek halkımızın yaşadığı ki kadında
bu en alt düzeyde yaşanmışlığın
bitmişliğini ifade ediyor biz de
kadın ismi "jin" yani "yaşam"
anlamına da gelir Kürtçe'de.
Toplumumuzda "jin" aslında "en kötü
ölüm" demek oluyor. Bu yoldaşımız
bunun da derin bilincinde, kadının
yaşamsallaştırılması gerektiğinin
çok farkında. Fakat kadın bir kör
kuyu gibi etrafındaki aile
ilişkileri ile toplumun bütün değer,
moral yargılarıyla; bütün tuzaklar,
bütün komplolar, kıskançlıklar,
bireycilikler kadın etrafında
gelişiyor. Şimdi ben bunu böyle
birazda kapsamlıca ele aldım. Bu
büyük eylemin diğer bir anlamı
sadece çok haksız bir biçimde ki
Dersim'i en çok katledilen bir alan
olarak orayı seçmesi de anlamlıdır.
Düşman o yıl oraya çok yüklendi,
herşeyi yoketmek istedi. "Tunceli"
dedi oraya, yani bizi "tunç eli"
gibi vurmak istedi. Orada bir kadın
bu eli kırmak istedi ve haklıdır
çünkü bu el herşeyi vuruyor, bu el
oradaki tarihi vuruyor, güzelim
coğrafyayı vuruyor, bütün insanları
vuruyor hakkıdır bu en büyük eylemi
düzenlemeye. Şimdi bunun da ötesinde
daha genelleştirirsek Kürdistan
gerçeği başta olmak üzere tabii,
kadın bizde yaşamın değil ki bizde
yaşam ve kadın aynıdır isim olarak
tersi bir duruma getirilmiş. Bu
vesileyle biraz daha izah etmeliyim
ki, merakla herkes söylüyor, benim
yürüyüşümü, yaşamımı belki
değerlendirmek istiyor, benim
kadınla, kadınlarla nasıl yürümek
istediğimi yaşamak istediğimi
soruyor, hatta bazıları kitap
yazıyor. Nasıl yaşadığımı, bilmem ne
tür kadınlarla ne tür yaşam
içerisinde olduğumu anlatmak
istiyorlar. Evet olağanüstü
kadınlarla ilgili olmak zorunluluğu
duyuyorum. Ben uzun süre kadına
bakılmasının bile günah olup
olmadığını sorgulayan bir kişiyim.
Eğer törelere göre hatta dini
yargılara göre doğru değilse,
yıllarca ta bilmem lise sona kadar
üniversiteye kadar bir kadının
yüzüne bile bakmanın benim için
sakıncalı olduğunu vurgulamak
istiyorum. Ama şimdi tam tersi bir
durum ortaya çıkarmış bulunuyorum.
Hiçbir erkeğin cesaret edemeyeceği
kadar kadın gerçeğine yönelmek
kadınla yaşamın nasıl
gelişebileceğini hem düşüncede hem
ruhta yaşayabilmek, hatta fiziki
olarak da yaşamla ne ilişkisi var
gibi soruları da kendime sormak,
giderek beni etkiliyor ve cevap
vermeye çalışıyorum.
Şimdi Zilan
kişiliği burada bir gerçek daha
ortaya çıkarıyor. Kadın etrafındaki
o büyük haksızlığı, küçük
düşürülmüşlüğü, yaşamın dışına
bırakılmışlığı çok kahredici bir
eylemle cevaplandırıyor. Bunu herkes
anlamak zorunda. Bana kadın
etrafında kurulan her tür baskı
sömürüyü, tuzağı, erkek ağırlıklı
toplumsal yaklaşımları bu eylemle
öldürmeye, katletmeye ve yoketmeye
çalışmıştır ki en az dış cephe
kadar, o askerlerdeki o haksız orda
sınırsız kendini güç,kuvvet sahibi
gösterenler kadar daha tehlikeli bu
iç boyuta bu bombayı patlatıyor.
"Siz" diyor ki "kadını böyle ele
alamazsınız. Siz kadınla böyle
yaşayamazsınız veya kadın sizinle
böyle yaşayamaz." Bana göre
cesaretin en önemli bir kaynağı da
burada. Kadının içine düşürülmüş
olduğu yaşam demiyeceğim, yaşam
dışılık onu korkunç bir kine, öfkeye
doğru götürüyor. Ve bu sadece tabii
ki Kürt kadınında değil genelde
kadının emperyalizm karşısındaki ki
bizzat bunu kendisi de söylüyor
düşürüldüğü duruma, tabii ki Kürt
gerçeğinde bu daha fazla büyük bir
düşüşü temsil ediyor. Kadının böyle
olmadığı, kadının böyle olamayacağı,
kadının bambaşka bir olay olduğunu,
büyük bir yiğitlik, büyük bir yaşam
değeri olabileceğini anlatmak
istiyor. Ve bana göre bu çok değerli
ve kadın bu temelde
tanımlanabilinir. Yani büyük bir
eylem, büyük bir yaşam, büyük bir
cesaret, büyük bir direniş, büyük
bir savaş olayıdır.
Bu eylemin
kendisi tanrısal bir eylemdir.
Gerçekten nereden bakılırsa,
bakılsın bu biçimiyle gerçekleşen
eylemler yok denecek kadar azdır.
Ama daha da böyle temelleriyle
ortaya koymak istersek kadınla
yaşamın yolunu açmıştır. Ben kendimi
örnek olarak gösterirsem: kadın
benden bir şeyler alır götürür.
Zayıf kadın bu anamdan tutalım her
rastladığım kadın için geçerli. Bu
zayıflığı ile beni boğmak istiyor
derim. Halen bu kompleks bende
vardır. Bir kadınla yaşamak, derim
ki çok sakıncalı, benden birşeyler
alıp götürebilir. Çünkü zayıf kadın,
bütün o kadınlık numaraları ile bu
zayıflığıyla aslında zayıflatmak
ister. Veya hani bazıları derler ki,
"her erkeğin arkasında bir kadın
filan var" evet işte sömürücü
erkeğin zalim erkeğin, kadını
hiçleştiren erkeğin arkasında böyle
bir kadın vardır. Dikkat edin hepsi
uysaldır ve erkeğin yardakçısıdır.
Pohpohlamaktan öteye gitmiyor. Bu
sömürü toplumu ortaya çıkarmış,
emperyalizmi, ta kölelikten günümüze
kadar baskıcı sistemleri ortaya
çıkarmıştır. Şimdi Zilan bu tip
kadına da ölümcül darbeyi indiriyor.
Burası çok çarpıcı bence. Böyle bir
kadın olmak şurda kalsın böyle
kadınlıkla da müthiş bir hesaplaşma
durumunda. Ve dikkat edelim burada
kuru bir intikam kişiliği değil..
Tekrar diyor ki;
"Büyük bir
yaşamın sahibi olmak istiyorum!"
Bütün bu tarihi kirlenmeleri bu
bombayla yakıp yıktıktan sonra,
tabii ki özgür kadın için bir imkan
ortaya çıkıyor. Şimdi ben bunu daha
iyi hissediyorum. Ancak böyle
bilinçli ve cesaretli kadınla, insan
çok çarpıcı, en başta konuşabilir,
sözleşebilir. Onunla en büyük aşkı
da yaşayabilir. Şunu rahatlıkla
söylemek gerekiyor ki, bizim için
yaşam eğer kadınla olacaksa hani
yine toplumumuzda bir sözlü olma,
nişanlı olma sözcükleri çok işlenir
ben kelimelerden şimdiye kadar
korktum. Nişanlı olmak, sözlü olmak,
evli olmaktan çok korktum. Ama Zilan
tarzıyla bir tanışmayı, bir
gerçekleşmeyi yaşadıktan sonra bir
sözleşme yapıyorum diyorum. Son
dönemlerde bütün kızlarla adeta
kendi tabii andımızı verirken söz
bağlılığımızı ortaya koyarken, bir
sözleşme yapılım diyorum bunu
şüphesiz kendi basit güdülerimi
tatmin etmek için söylemiyorum,
bütün kadınlarla yalnız bizim ulusal
düzeydeki kadınlıkla değil, mümkünse
bütün insanlık özlemi içindeki
kadınlarla bir yeni sözleşmeden
bahsediyorum. Bana göre Zilan
kişiliği bunu hakeden bir kişilik.
Yeni sözleşmeler kadınla bu temelde
olursa bu en güzel bir tarzda
olacaktır. Ve hiçbir ayıbı olmayan,
hiçbir utancı olmayan ve son derece
yakıcı çok derin, çok aydınlatıcı
bir bilinç ve yine çok sıkı kavrayan
bir ruhla bu sözleşme gelişeceğe
benziyor.
Şimdi
buradaki başta partimiz içinde olmak
üzere bizi anlamak isteyen tüm
dostlarımıza insanlığa da söylemek
istiyorum ki, doğrudur yani Kürdün
şimdiye kadar bir sevgiden fazla
anlamadığı, bir aşkı yaşamadığı
biliniyor. Kocaman Ahmede Xane'nin
Mem u Zin'inde bile, aşkın
kenarından geçilmemiştir. Bir aşk
yerine söylenen bir söylem vardır,
onunda sonu dili bile olmayan ayağa
bile kalkamayan bir Zin'le yine iki
adım bile yol alamayan bir Mem'dir
yani, herhangi bir gücü filan
yoktur. O büyük aşk klasiğinde,
destanında bile aşkın kenarından
bile geçilmiyor. Daha sonraki 300
yılı gözönüne getirdiğimizde artık
sözü de edilmez olur. Bir tek
sözcükle, güzel bir sevgi üzerine
hiçkimse bir şey yazamaz olur. Şimdi
bizim burada ne kadar yaratıp
yaratmadığımız o kadar önemli değil
ama bir iddiamız var. Bir
eylemliliğimiz var, yine kadınla
bunu yapmaya çalışıyoruz. Kim buna
ne ad takarsa taksın. Şimdi ben
kendimi ortaya koymuşum, yoldaşlar
ortada, etkilendiğimiz ve
etkilediğimiz kızlarımız ortada.
Şüphesiz bunlar belki daha fazla
benden bir şey bekliyorlar ama
bizden biraz gerçekleşen bu
kadardır. İsterdim yani çok
isteyebildikleri gibi bir insan
olmayı, hatta bir erkek olmayı da bu
vesileyle dile getirmek istedim. Bu
yılda benim sıkça kullandığım diğer
kelime de "erkeği öldürmekti" erkeği
öldürmek demek, kadın karşısında bir
zalimden bir despottan bir
tüketiciden, her bakımdan çirkin
konumdan öteye bir durumda olmayan
erkeği tabii ki öldürmek gerekiyor.
Her erkek duymalı, bizim içimizdeki
özellikle erkekler bilmek zorunda.
Kadın karşısındaki böyle erkeklerin
konumların ben ne yapacağım? Bu
erkeklik zaten elinden de bir şey
gelmeyen erkekliktir. Doğru dürüst
bir savaşı veremiyor, doğru dürüst
bir taktik bile hayata geçiremiyor.
Şimdi bu erkeğin uyanan Kürt
kızında, Kürt kadınında anlamı
olmayacağı açıktır. Bir Zilan gibi
çok sıradan bir militanımızın bile
böyle bir büyüklüğü karşısında bizim
erkekliğimizin beş para bile
etmeyeceği açıktır. Kaba cinsel
güdülerle bir kadına artık
yüklenmenin devrinin geçtiğini
herkesin bilmesi lazım. Kadın
denilen olayın yaşamsal olduğu,
eylemsel olduğu artık bilinmek
durumda. Burada dolayısıyla biraz
daha açık sözlü olmak kadar daha
eşitliğe ve özgürlüğe yakın bir
konuma kendini taşırmak önemlidir.
Başka türlü kadınla buluşmak kadınla
söyleşmek mümkün değildir. Varsa
saygı varsa bir büyüklük, tutarlılık
kesin bunun gereklerini erkeğimiz
yerine getirirse bizde bir kadını
bulabilir. Neden bu kadın bize bu
kadar yaklaşım gösteriyor. Neden bu
kadar büyük bağlı, erkeklerimiz
genellikle kıskanç. Şimdi bu kadar
büyük bağlılıklar bile benim için
hiçbir sorun değil. Yani bir kadın
olmak için o kadar başlık parasından
tutalım ki toplumda bu böyle bizde
ise yetkiye sığınmak, gücünü
göstermek hayır bu yaklaşımlarla bir
kadını kazanamazsınız. Bir kadını
kazanmanın yolu biraz Zilan'ın
kendini değerlendirdiği biçimde
olur.
Şimdi
burada dikkat edin bu kızla benim
herhangi bir tanışmışlığım yok, onun
madden cins olarak herhangi bir
doyurmuşluğum falan da yoktur, ama
en büyük bağlılığını ortaya
koyabiliyor. Burası çok önemlidir.
Bir erkeğin bir kadın için nasıl
olması gerektiğini ortaya koymaya
çalışıyor. Eğer sizde biraz böyle
olabilirseniz bir kadının nasıl
bağlanabileceği, sadece bağlanmakta
değil, nasıl kahraman olabileceği
ortadadır. Şimdi bunu anlamazsanız,
kesinlikle kendinize erkek
diyemeyeceksiniz. Belki başka yerde
dışımızda diyebilirsiniz ama kendi
gerçekliğimizde ki umarım bunu bütün
halkımız içinde de
gerçekleştireceğiz dolayısıyla bu
kişiliğe, saygımızın başka tür
olabilmesi de mümkün değildir.
Ayrıyeten bu da yetmiyor yani yeni
olabilmenin ki ona protipi filan
diyor, yeni insan tipi diyor bunun
bir kadın için ne kadar önemli
olduğunu yine ortaya koyuyor.
Mümkünse varsa biraz vicdan varsa
biraz güç yalnız bana göre kadın,
benim emirlerime benim dayatmalarıma
göre kadın değil de kadına göre ben
nasıl olabilmeliyim? Şimdi bu soru
daha yakıcı olmalıdır, neden bu
yanlış olsun neden her yönüyle kadın
sana göre olsun, hele iflas
etmişliğin fazla yaratıcı olmadan,
çirkinliğin ortadayken bir kadın
neden sana göre sadece olsun. Biraz
paran fazla olduğu için mi? Biraz
malın mülkün olduğu için mi, biraz
kaba gücün olduğu için mi? Tabii
bununla herhangi bir sevginin, aşkın
yakalanmayacağı açık. Olsa olsa bu
tip kişilikler baskıyla ancak kadını
yüzyıllarca olduğu gibi kendilerine
bağlamak isterler. İşte buna karşı
büyük başkaldırı var ve ben buna
saygılıyım ve bunun önderliğini de
yapmaktan gurur duyuyorum. Böyle
kadınların önderi olmaktan da gayet
tabii ki büyük bir haz olmanın
onlarla böyle olmanın hiçbir ayıbı
yoktur. Böyle bir kadın
ordulaşmasının en büyük destekçisi
olmaktan da gurur duyuyorum. Neden
ucuz sözlerle bu değerlendiriliyor
ki, böylesine yiğit kadınlar
ordusunun bir yardımcısı olmak neden
dedikoduya götürsün ki, bu kadınlar
ki herbirisi büyük kahraman durumuna
gelebiliyor. Pis karılarınız
olamadığı için kıskanıyorsanız, o
ayrı birşey. Siz de yiğitlik yapın,
siz de kadınların istediği bir
kişiliği sergileyin bu kadınlar
sizin yoldaşlarınız olsun, sizin
sözleşmeleriniz, sözlüleriniz olsun
ama bu gücü gösteremiyorsanız, bu
ülkede tabii ki sizin için kadın
olamayacaktır. Ben gücümü bu temelde
daha fazla kullanacağım.
Ben bir
intikamcıyım, sen ülkene hiç sahip
çıkamayacaksın, sen özgürlük için
hiçbir şey yapmayacaksın, sen sözle
pratik arasında hiçbir bağlantıyı
kurmayacaksın ve bana işte canım
kadın istiyor, yaşam istiyor
diyeceksin, bu olmaz Zilan
kişiliğinde bu yerle bir edilmiştir.
Ben geçen yılda değerlendirmelerimde
bunu açıkça vurguladım ve bunu takip
edeceğimi belirttim. Özellikle parti
saflarımızda herkes bilmeli ki bu
sözler boşuna söylenmemiştir,
gerekirse bütün kadınların bağlı
olabileceği bir erkek olmayı da
becereceğim. Onların hem manen ve
hiçbir erkeğe bağlı olmayı
hissetemeyecekleri kadar çarpıcı da
olabileceğim, oluyorum da. Ve
kadınlar bunu büyük bir coşkuyla
karşılıyor da, ama bu yalnız yetmez
tabii ister ki insan, bütün
erkeklerimiz az çok bu temelde kendi
yoldaşlarının, kadın yoldaşlarının
duygularını, düşüncelerini, kendi
kişiliklerinde doğru temsil
etsinler, en önemlisi de ülkesiz
yaşam olmaz, özgürlüksüz yaşam
olmaz, savaşsız yaşam olmaz,
başarısız yaşam olmaz, tabii ki
dolayısıyla kadın olmaz. Şimdi bunu
anlamadıkça Zilan'ı hiçbir biçimde
anlayamaz dolayısıyla özgür militan
kadını da anlamak olmaz. Ve
yaşayamazsınız. Acaba var mı kadınla
yaşamak isteyenler diye soruyorum?
Bütün erkeklerimize veya parti
içindeki yoldaşlara keşke olabilse,
keşke bir kadını sevebilseniz. Keşke
biraz bu anlamda yüreğiniz
vicdanınız olabilse de kişiliğiniz
biraz can bulabilse. Bunun yolunu
açmak istiyorum. Ucuz böyle laflarla
ileri geri konuşacağına, hakkımızda
şöyle böyle değerlendirme
yapılacağına bunun yolu açılmak
isteniyor, yaşamın yolu açılmak
isteniliyor.
Kadın
şerefli bir varlık oldukça kutsal
bir biçimde büyük değerlerle
birlikte yaşanılması gereken bir
varlık. Bunun anlamını vermek
istiyorum bundan daha değerli yaşama
katkı olabilir mi, dolayısıyla varsa
yiğitliğiniz, varsa bir erkekliğiniz
bu konuda biraz kendinizi
göstermekten daha değerli bir çaba
olabilir mi? İşte bu son bir yılda
bu tip duygu ve düşünceleri çok
yönlü geliştirmek istedim. Bana göre
değeri sadece bir savaşla yıkmıyor,
sadece biz dış cephede ne kadar
öldürdük demekle övünmüyoruz.
Aslında bunlardan büyük üzüntü de
duyuyoruz. Hiçbir zaman biz savaşı
sadistçe ele almadık, şöyle asker
vuruyoruz, şöyle hain vuruyoruz
deyip zevk duymuyoruz. Yalnız bunlar
tamamen yaşamın önünde mutlak bir
engel olarak dikildikleri sadece
engel olarak dikildikleri için değil
bizi an be an imha etmek istedikleri
için savaşıyoruz. Yoksa gerçekten bu
dünyada en zor savaşabilecek olan
varsa o da benim, ama yaşamın başka
yolu yok. Her gün işte çağrı
yapıyorum, yine yapıyorum; varsa
insani bir yöntemle, yani vurmadan,
kırıpdökmeden, öldürmeden bazı
insanların bir halkın bazı sorunları
var onu tartışarak halledelim
diyorum. Ama ortada içte hükümetler
gidiyor, hükümetler geliyor , yüreği
yok bunların yani büyük
vicdansızlar. bir halkın hakkı nedir
baskı altındaki insanların özlemi
nedir, anlamak bile istemezler,
sadece var işte ulusal birlik,
bütünlük adın altında bir halk yok
olsun, bütün insanlar yaşam dışı
bırakılsın. Bu kendileri için
şereftir biz bu şerefi çok iyi
tanıyoruz, tarihte bunun örnekleri
çoktur. Şimdi bu savaşı bunun için
veriyoruz, yani bu çok haksız, çok
körce, çok yıkmaktan imha etmekten
başka amacı olmayan bu tip zalim
güçlerden kendimizi korumak için bu
savaşı veriyoruz. Ama asıl
savaşımımız bitirilmiş bu yaşamımıza
bir anlam vermek olduğu içindir. Bu
cephe en az savaş kadar önemlidir.
Biz kabul edilebilinir, sevip
sayılabilinir bir yaşamın
çerçevesini ki yaşamda kadınla
olacağına, kadın erkek
ilişkilerindeki tutturulması gereken
düzeyle birlikte olabileceğine göre,
onun üzerine düşünüyorum. Ve
gerçekçi düşünüyorum, onun kadını
bizzat karar vereceği,
tartışabileceği, Zilan kişiliğinde
görüldüğü gibi anlam derinliğini,
duygu derinliğini yakalayabilecek
bir biçimde geliştirmeyi
düşünüyorum. Ve gerekenini yapmaya
çalışıyorum, şimdi bu herhalde en
doğrusudur, hele bizim toplum içinde
bu yerine getirilmesi gereken en
kutsal görevlerden birisidir. Şimdi
benim durumum bu.
Tüm siz
saygıdeğer halkımız, dostlarımız
başta olmak üzere partimiz içindeki
yaşam konusunda da belli bir
derinliği yakalamak isteyenler zorda
olsa hatta savaşta bile zor olsa
birçok gelenekleri, bağlı olduğumuz
dini veya ahlaki moral değerlerimize
ters de gelse ben yeni yaşamın
yolunu böyle açmak zorundayım. Din
böyle diyor, ahlak böyle diyor,
gelenekler böyle diyor, bunlar benim
için önemli değil, çünkü bunlar
ülkemi kaybettirdi, bunlar yaşamı
kaybettirdi, bunlar kadını
kaybettirdi, bunlar erkeği de
kaybettirdi. Ben aptal değilim ben
öyle kolay ucuz yaşamı sürdürmek
niyetinde de değilim. Tıpkı burada
vurgulandığı gibi, "iddia büyük
yaşam büyük olacak" ilkesine
bağlıyım. Bu ilke için ne
gerekiyorsa o yapılacaktır.
Gerekiyorsa bu kadar büyük bir savaş
hiçbir dinin mensupları bu kadar
büyük bir savaş göstermez. Ama
PKK'de özgürlük militanı bir
gencecik kız bu gücü
gösterebilmiştir. Bu sevgi, bu
vicdan hiçbir başka gelenek, ahlakta
görmek mümkün değildir. İşte bu
özgürlük ahlakında, özgürlük
amaçlarında gösterilmiştir. Şimdi
illa birileri bizi anlamak
istiyorlarsa tekrar vurguluyorum
bütün halkımız ve dostlarımız ve
partimiz içindeki tüm kadın ve erkek
militanlarımız, önderlikte yaşanan
hele özellikle son bir yıllık
savaşamımızla bu anlamda da yaşam
konusunda bir ilerlemenin farkında
olmak gerekiyor. Kadınla doğru
yaşayabilmek, kadınla daha anlayışlı
olabilmek savaşa da çok güç verir.
Bu öyle sanıldığı gibi benciliğe
götürmez. Kim ki bencilliğe götürür
diyorsa yanılıyor. Kadınla olabilmek
bir savaş gerekçesidir. Açık
söyleyeyim herkes anlayabilmeli ki
son yıllarda kadınla ne kadar
olabildiysem o kadar amansız savaşçı
olmayı bildim. Tabii varsa bir
vicdan. Eski erkek bir kadınla oldu
mu, bir çırpıda bir savaş bile biraz
kendini verse kazanılacaksa, ona
ihanet eder. Bu erkek benim için en
namussuz erkektir veya bu kişilik
kadında olabilir. Ama benim
olabildiğim bir kadını şimdiye kadar
beni savaş dışı bıraktığını hiçbir
zaman düşünmüyorum. Zaten Zilan'ın
kendisi ortada, Zilan'la olabilmek
en büyük savaş eylemiyle
olabilmektir. Şimdi bu çok açık
kadınla olabilmek mi istiyorsunz, en
büyük savaşçı olacaksınız, en büyük
yurtseverlikle birlikte olacaksınız,
özgürlükle birlikte olacaksınız,
kadın budur, yine kadın mı erkekle
olmak istiyor, benimle olmak
istiyor, benim şahsımda yetişen yeni
insanla olmak istiyor. Böyle
olacaktır Zilan gibi olacaktır,
bunun başka izahı yoktur. Anlamadık
güç getiremiyoruz, hayır git başka
yerde kadınlığını sat veya
erkekliğini sat, bizde sökmez işte
kutsal dediğimiz yüreğimizde,
beynimizde sonuna kadar
bağlandığımız sözleşme dediğim olay
budur.
"Manifesto"
dedim, ben buna "yaşamın
manifestosu" yani bundan sonra bu
ülkede bu halk içinde arasındaki
yaşam bu manifestoya göre olacaktır
derken, bunu size anlatmak istedim,
bir yıldır savaşarak biraz anlatmaya
çalıştım. Daha değerli kadın
militanlar ortaya çıkararak biraz
daha kanıtlamak istiyorum.
Erkeklerin gözüne yiğit kadınları
sokarak, onlardan daha fazla
gerektiğinde savaşçı kılarak ve
mümkünse onları biraz vicdana ve
savaşa kaldırarak bunu biraz
göstermek istedim. Yine yaşama büyük
bir tutkuyla bağlanmaları için
kadının anlam ve önemini ortaya
koymak istedim. Gelişmeler
sınırlıdır ama bana göre çarpıcıdır,
öyle çoklarının sandığı gibi bilinç
derinliği olmadan büyük bir ruh
olmadan bu yaşam yaratılmamıştır,
PKK'nin kadın şehitleri bu
anlattığım manifestoya göre
gelişmektedir. Ve yine yiğit
erkekler de bu manifestoya göre
ortaya çıkmaktadır. İsterdim ki
bunların tam zaferini
göstermekgücümün de yeterli olması
için gerçekten yani çılgınca herşeyi
yerine getirmeye de çalışıyorum bu
yetmeyebilir, şehitlere bağlılığın
sözünü veren hepiniz çoğunuz
varsınız mümkünse günlük yaşamınız
böyle büyük iddialı ve eylemli kılın
ve bana göre sıradan birisi de böyle
büyük iddialı ve eylemli olursa hem
yaşamın hem de onun gerektiği kadar
savaşçısı olabilir, zaferi de
kesinleştirebilir. Şahadetinin büyük
diriliş eyleminin birinci yıldönümü
vesilesiyle bunları vurgulamayı,
şimdilik yeterli olmasa da
sonuçlandırmak istiyorum. Zilan
yoldaşımız sonuna kadar sözlerinde
haklıdır. İddiası yaşam tutkusu son
derece soyludur. Biz biraz buna
yolaçtığımız için mutlu olmakla
birlikte tam zaferini
sağlayamadığımız için de halen
eziklik ve endişe içindeyiz, ama
bunu da aşmak için gerçekten amansız
çabalarımızı sürdüreceğiz.
Kendisinin de vurguladığı gibi bu
mutlaka zafere götürecektir. Ve bu
anlamda sadece savaşımın zafer
çizgisi değil yaşamın da zafer
kişiliği Zilan manifestosunda kesin
anlam bulmuştur. Bundan sonra yaşam
bu manifesto altında, bu yemin
altında anlam bulabilecektir. Bütün
kusurlarımıza, eksikliklerimize,
yanlışlarımıza rağmen biraz
gereklerini yerine getirmeye
çalıştık. İnanıyorum ki bundan sonra
daha cesur, daha doğrulara yakın
daha bilinçli ve hem de çok duyarlı,
duygulu insanlar olarak yaşamın da
gereklerini yerine getireceğiz ve
savaş kadar yaşamında zaferini
kesinleştireceğiz.
Burada
sözümü noktalarken bugün Şex Said'in
de idam edilişinin 72. yıldönümüdür.
Ben ona da kısaca bir
değerlendirmede bulunmak istiyorum.
Bu aksakallı insan her ne kadar dini
tonda da olsa insanlık şerefi için
bir halkın üzerine gelen ki
Cumhuriyet'in kuruluş yıldönümüdür
Kemalizmin gerçekten baştan söz
verdiği birlikte işte
başkaldırıyoruz din islam için
başkaldırıyoruz, Kürt ve Türkler
için başkaldırıyoruz. Onların elini
öptüğü, onlardan güç aldığı ve hatta
Erzurum'lara kadar gelip bu tip
Şex'lerin bu tip seyidlerin elini
öptüğü onlarla Doğu'dan eylemlerini
başlattığı ve zafere gittiği fakat
işte maalesef burjuvazinin
ikiyüzlülüğü her zaman tarihte çokça
görüldüğü gibi burda da çok kısa bir
süre sonra görülüyor. Bu kendisine
destek veren, rahatlıkla 20'lerde
Kürtler eğer isyan etseydi
başarabileceklerdi ama din
kardeşlerimizi bu zor günlerde
yalnız bırakmayalım demişlerdir. Bir
Seyid Abdülkadir vardır o da bu
isyan dolayısıyla idam edilmiştir.
Onu da anıyorum ve bu din
kardeşlerimize böyle günlerde
başkaldırmak ayrılıkçılık yapmak iyi
değildir demiştir. Ve dolayısıyla
rahatlıkla başarabilecekleri dönemde
genel bir isyan içine girmediler.
Birlikte daha çok o dönemin
gerçekten tehlikeli olan işgallerine
karşı emperyalist hesaplarına karşı
el ele verme gereğini duydular. Ama
maalesef Türkiye Cumhuriyeti
kurulduktan sonra işleri sağlama
aldıktan sonra bu verilen kardeşlik
sözleri unutuldu. Zaten Ermeni,
Rumların işi bitirilmiş bir ufukta
Kürtler var ve onların tek ulus
bilmem tek devlet tek dil adı
altında bir katliamı gündeme
geliyor.
Adım,adım
cumhuriyet Kürtlerin de üzerine
yürüyor. Onların kimliğine asla
saygısı yok. Olan haklarına ilişkin
en ufacık niyetleri programları yok.
Sadece yok etmeye dayalı bir
Cumhuriyet girişimi var. O dönemde
dini sembollerle de olsa, Kürt
kimliğini temsil eden şahsiyetler
vardır. Bu temelde aydınlarda
vardır. Seyid'ler Şex'ler vardır.
Bir Dersim'de Seyid Rıza bir
Piran'da orta Kürdistan'da bir Şex
Said, daha Güney'de benzer konumda
olanlar var. Bunlar tabii fazla
örgütlü değil. Klasik anlamda
toplumsal geleneksel bir önderliği
temsil ediyorlar. Cumhuriyet tepeden
tırnağa kadar örgütlü. Silahlı ve
son derece şoven bir burjuva
ideolojisiyle amansız bir biçimde
üzerine geliyor. Şex Said'in ismi
etrafında gelişen bu temelde bir
direnmedir. Tamamen meşrudur,
haklıdır. Fakat çok örgütsüz olduğu
için karşısındaki gücün
örgütlülüğüne, donanımına göre çok
geri olduğu için imha ile
karşılanacağı açıktı ve nitekim yarı
pravakasyon bir başlatılış ile 15
Şubat'ta başlayan isyan 15 Nisan'da
Şex Said'in yakalanması ile 2 ay
gibi bir süre içerisinde bitirildi.
Ve 15 Nisan'da mahkemesi yapıldı.
Şimdi bu mahkemelerde zalimce
mahkemelerdir. Çok haksız idamlar
verilmiştir. Hiç isyanla ilişkisi
olmayan çocukları yakınları olduğu
için idam edilenler vardır. Bu
Dersim isyanında da böyle olmuştur.
Seyid Rıza'nın yakınları sırf
yakınları oldukları için idam
edilmişlerdir. Burda da böyle bir
durum var. Acı olan şudur bu idamda
onların sözcükleri bile kalmamıştır
ve hatta cesetlerinin nerede olduğu
bile bilinmiyor. Cesetleri bile
kaybettirilmiştir. Çok acı bir şey
haksız bir şey. Yani soralım bugün
TC'nin yetkilerine, bu idam
ettiğiniz insanların cesedini nereye
koydunuz belki bugün bir kez daha
çağırıyorum. Acaba bunların
cesetlerinin olduğu yeri araştırmaya
izin verir misiniz.
Hemen en
önemlisi de, 72 yıl bu idamla
başlatılan Kemalist rejim aynı
fermanla bu halk üzerinde bugüne
kadar geldi. Şex Said'in o dönemler
için bir sözü vardı "torunlarımız,
şüphesiz bir gün bunun intikamını
alırlar, sizden bunun hesabını
sorarlar!" diyordu. Bu çok umutsuz
bir sözde olsa aslında günümüzde bu
biraz gerçekleşmiştir. Seyid
Rıza'nın da buna benzer sözleri
vardır. 70 yaşındaki insanlardı.
İdam edilmeselerdi de bu insanlar
biraz anlaşılsaydı herhalde daha
insancıl olurdu. İşte bugün
toplumsal uzlaşma filan diyorlar.
Bilemem bu hükümetler veya bu son
hükümetle Mesut Yılmaz hükümeti
acaba toplumsal uzlaşmadan eğer bir
şarlatan değilse doğru bir anlamla
karşılık verebilecek midir. En büyük
haksızlığı kendisine karşı
yaptığınız bir toplum kesimi var.
Kürt toplum kesimi ve korkunç bir
savaşla bu toplumun üzerindesiniz.
72 yıldır tüketmeye çalışıyorsunuz.
Özel savaşın hiçbir dünyada
uygulanmamamış her türlüsünü
uyguluyorsunuz. Kendi pratiğinizi
gözönüne getirin.
Dolayısıyla
yeni hükümet vesilesiyle varsa bir
vicdanınız varsa bir insanlıkla
bağınız, nedir bu insanlara bu kadar
yaptığınız? Hangi sömürgecilikte bir
dili kökenlerine kadar katledilmesi
ve hiç bir ismine bile
rastlanmayacak bir biçimde sonun
getirilmesi amaçlanmıştır? Şimdi bu
doğru değildir. Bunu gerçekten
toplumsal uzlaşma size biraz anlamlı
geliyorsa önce bu toplumla
uzlaşmalısınız, bu toplumla
barışmalısınız. Din kardeşliği
diyorsunuz, ulusal birlik, bütünlük
diyorsunuz bu halk size ne zarar
verdi. Tarih içinde günümüze kadar
acaba sizin amaçlarınıza az mı
hizmette bulundu sizin verdiğiniz
karşılık tamamen yoketme. Hileli
komplocu bir biçimde halen sonunu
getirmek istiyorsunuz. En son
cumhuriyet tarihi boyunca bunu
amansız yürüttünüz. Şimdi tamam bir
ihtiyar size gereken cevabı
veremeyebilir her isyanın ki
Demirel'in deyişiyle 28'di şimdiye
kadar bu 29'uncusunu da
ezebilirsiniz ama bununla acaba
rahat olabilecek misiniz, bununla
acaba çok barışçıl işte uzlaşalım
dediğiniz bir toplumu yaratabilir
misiniz? Bugün dünyanın en kargaşa
en akıl almaz toplumunu siz
yaratmadınız mı? İnsanların en çok
kirlendiği bir toplumu çetelerin,
devleti de en çok kirlettiği bir
toplumun dünyada çarpıcı örneği siz
değil misiniz? Bunu neden anlamak
istemiyorsunuz. Neden doğru bir
tartışma ortamını ortaya koyarak
neden bir diyalogla bunu size
anlatmamıza imkan vermiyorsunuz?
Neden bundan kaçıyorsunuz, neden?
Yani biz size bazı gerçekleri
anlatmak istiyoruz. Diyalog dediğim
bu. Yine ordu senin olsun yine
bilmem yapacağın uygulamalar senin
olsun. Ama insanlar konuşa konuşa
anlaşılırlar. Hani bir söz var
"hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar
konuşa konuşa anlaşılırlar." Siz
hayvan mısınız? Biz konuşa konuşa
anlaşalım diyoruz sizinle belki
sizin hayvani duygularınız daha
fazla bizi kötü bir koku olarak bile
görmek istemiyorsunuz. Yani
hayvanların bir anlaşma yöntemini
bile uygulamıyorsunuz. Bu kadar kara
ve burnunu herşeye tıkamış bir
hayvandır diyeceğim. Demek
istemiyorum ama, ısrar ederseniz
tanımınızın bu olacağı açıktır. Ama
insanlar gerçekten konuşa konuşa
anlaşırlar.
Çok iyi
biliyorsunuz milyonların sorunları
vardır. Bu sorunlara cesurca
konuşarak çözüm bulabilmek en
doğrusudur. 70'lik ihtiyarları
asmakla hangi sorunu
hallediyorsunuz? Şex Said kalsaydı
da o birlik bütünlüğünüzü tehlikeye
mi sokardı? 70 yaşında insanı
sallamak çok mu çağdaştır? Hangi
değerli sorunu çözüyor? Bunu biraz
kendinize izzah edebilmelisiniz.
Özel savaş sistemlerini sürekli
geliştirmekle insanlık içinde şeref
mi buluyorsunuz? Çok iyi
biliyorsunuz ki giderek toplumu
tüketiyor, kirletiyorsunuz. Şimdi bu
vesileyle 72 yıldır belki bir türlü
söyleyemediğimiz doğruları size
söylemek yerindedir. Bu savaş size
biraz doğruları söyletmek içindi.
Bazı sorunları öyle yok etmekle
çözemeyeceğinizi ortaya koymak
içindi. Evet, Kürtler belki yeterli
bir savaşı size karşı veremediler.
Buna kimse güçte getiremedi. Ama
bakın ben size söylüyorum ki, bugün
vesilesiyle bütün bunların
isimlerini son sözcüklerini bile
örtbas ettiniz. Kemiklerini bile
nerede olduğunu bir bilinmezliğe
sürdünüz. Şimdi bu yeter diyelim.
Demin işte
bugün büyük Zilan eylemliliği
vardır. Şimdi gerekirse her Kürt
böyle bombalarla yüklü insan haline
de getirilebilinir. Biz emredersek
binlerce özel bombalarla yüklü
insanları Türkiye'nin her tarafına
yollayabiliriz. Şimdi siz bunu
yapıyorsunuz. Her askerinizi
bombalarla yüklemişsiniz
Kürdistan'ın bütün köylerine,
kasabalarına her tarafına
yollamışsınız hergün uçaklarımız
var, helikopterlerimiz var deyip,
bombalattırıyorsunuz. Şimdi evet
bunlar teknik bombalardır. Ki fazla
acı yönleri de olmaz. Ama bizim de
insanlırımız bomba haline gelebilir.
Şimdi bunu yapalım mı aslında sizin
hakettiğiniz bir şey, size yapmak
gerekir ama biz yine insanlığımızdan
vazgeçmek istemiyoruz. Yine insani
yöntem olan konuşa konuşa bazı
sorunları bilince çıkaralım diyorum.
Bunda korkmanıza hiç gerek yok. Bir
şey daha size hatırlatmak istiyorum.
Eskiden belki imhayla sonuç
alabileceğinize inanabilirdiniz,
şimdi biraz zor. Bunu bilmenizi
isterim.
Eski tarz
isyanı gömerek, sonuç almanızın
mümkün olmayacağını anlayın ve yavaş
yavaş kendinizi diyaloğa oluşmaya
alıştırın. Biz ısrarla ayrılık
peşinde değiliz. Ayrılık bize pek
yarar getirmez. Birlikte olmanın
daha fazla zenginletirici ve oldukça
sağlıklı bütünleştirici imkanı
olduğuna inanıyorum. Sizin de
anladığınız anlamlı değil. Daha
özgürce eşitçe birlikte olmanın
yolları vardır. Tartışma diyalog
bunun içindir. Sınırlar meselesini
bir öcü gibi dikmeyin. Artık
dünyamızın bugünkü koşullarında
bunun da fazla anlamlı olmadığını
biliyorsunuz. Ve Türkiye'yi binbir
yere bağladığınızı da biliyorsunuz.
Biz böyle bağlamakta istemiyoruz.
Daha böyle zenginleştirici bu
korkunç tüketici, kirletici tarz
yerine temizleyici, zenginleştirici,
bütünleştirici bir ortam açmak
istiyoruz. Bu konuda bize
güvenebilirsiniz ve bazı mütevazi
insani adımların da sahibi
olabilirsiniz. Çok büyük olduğunuza
inanıyorsunuz bu büyüklüğünüzü biraz
böyle gösterin. Atalarınızda dahil
hiçkimse sizin kadar gaddar,
anlayışsız, körce, cahilce hareket
etmedi. Bu çağda bu kadar körlük,
cehalet hiç yakışmıyor ve hiç bir
şey de çözüm olamıyor. Şimdi bu
anlamlı günde kendi halkımıza da
böyle seslenirken nasıl bir yaşam
peşinde koştuğumuzu söylerken böyle
tarihimizin böyle bin bir şehidine
karşı da biraz anlayışa gelmeyi
örgütlüyorum. Bir Şex Said hiç belki
yapamadı. Altından hiç çıkamayacağı
bir isyana da baş oldu. Onun adına
oldu ve hemen bütün böyle isyanların
sonu da getirildi. Sorgusuz, sualsiz
hemen hepsi darağacında nefesini
verdi. Veya, kurşunlandılar. Böyle
binlerce, onbinlerce giden
şehitlerimiz var.
Bu
vesileyle onları anmaya çalışacağım.
Tarihimizde bu yüzbinlerce ki bizde
de var yani Adını sanını artık
bilemediğimiz binlerce şehidimizin
bir de bu şahadetin yıldönümü
dolayısıyla anmak gerektiğini
vurguluyorum. Şehitler sorgusuz
sualsiz gitmişlerdir, adları
kimlikleri pek belleğimizde değil,
ama anlamı kesin böyledir. Bunlara
yeniden sahip gerekir. Yaşamın en
değerlisi ancak bu temelde ortaya
çıkabilir. PKK eylemliliği bu
anlamda aslında şehitlerin anısına
sahip çıkma eylemliliğidir. Tarihle
köprü kurma eylemliliğidir. Vicdana
gelme eylemliliğidir. Bu kadar
insanın anısının boşuna gitmemesi
gerektiğinin eylemliliğidir. Açık
söyleyeyim yani yalnız PKK'lilere
değer veriyoruz demiyoruz
görüyorsunuz ki bu tarihte ki bütün
bu isyanların sonuncusu bir isyan
olarak bizzat devletin başı
değerlendiriyor. Onların hepsinin
anısına sahip çıkıyoruz. Hepsini
kendi mazimiz, mirasımız olarak
değerlendiriyoruz.
Ama bugün
bu katliamda ısrarlı olan düşmana
ilkesiz bağlı olanları, onlara
uşaklıkla onlara bağlı olanları da
lanetliyorum. Ben "Kürdüm" diyen
birisi çok haksız olan bu düşmanla
ordularını ta Kürdistan'ın Güney'ine
kadar çekerek işbirliği ediyorsa
bunlarla ilişki olmaz. Kürt şerefi
bu kadar düşürülmüşse bir halkın bir
özgürlük imkanı umuduna düşman böyle
üzerine çekilerek ki burada hatalar,
eksiklikler olabilir ama insan
bizzat en imha edici düşmana
davetiye çıkararak yol göstererek
geliyorsa bunun Kürt'lükle hiçbir
ilgisi yoktur. Dolayısıyla herkesin
bu konuda sağlam tarihi mirasına
sahip çıkmak kadar şeref onurumuzla
bağdaşmayacak ilişkilere girmemesi
konusunda da uyarıyorum. Bu
vesileyle Güney'de tekrar söylüyorum
düşmanla işte biz bunlarla ilişkide
olmazsak yaşayamayız. Bu kadar
kendini düşmana mahkum sanan bir güç
Kürtlük içinde, hatta insanlık
içinde yer alamaz. Özgür insanlar
içinde bunların yeri olmaz. Bir an
önce bu tutumdan bunları
vazgeçirmeye çağırıyorum. Onların da
bu tarihe bu yüzbinlerle ve kendi
şehitleri de vardır, o şehitlerin
anlamına ters düşmemeye o
şehitlerine saygılı olmaya
çağırıyorum hatta adına hareket
ettiklerini söyledikleri sınırlı da
olsa, Barzani'nin kişiliği vardır
ona saygılı olmanın bir gereği
olarak ulusal saflarda anlam bulmaya
çağırıyorum. Eğer olmazlarsa
gerçekten en kötü sonuçları
kendileri için hazırlamış olurlar.
Belki biraz güçleri olabilir, belki
düşman onları teşvik edebilir. Ama
bu kesinlikle çok acı bir sonuçla
karşılaşırsa onların suçudur ve
tabii ki hak etmiş cevabı da
alacaklardır.
Ben bu
vesileyle işbirlikçi hainlere karşı
olduğu kadar bizzat düşman içinde
söylüyorum ki, böyle günlerde biz
yeni bir hükümette işbaşına
geçiyorken mümkünse mütevazi bir
biçimde bir diyalog için kendinizi
hazır hissetmenizi bu vesileyle
korucular özellikle işbirlikçilik
konumunda olan bütün Kürt'lerin
kendi durumlarını gözden
geçirmelerinin bir onur gereği
olduğunu vurguluyorum. Ondan da
öteye kendi savaşçılık düzeyimizin
geliştiğini ve son nefesimize kadar
da olsa düşman bellediğimizin
üzerine gitmekte son derece kararlı
olduğumuzu bunun artık ne kadarını
başarırız ne kadarına ulaşırız
biçiminde bir sorunun da fazla anlam
teşkil etmediğini, gücümüz belki
kesin zafere de gidebilir ama o
zaman karşımıza hiçkimsenin bir
suçlu gibi değil görevini yerine
getirmiş bir insan olarak çıkmasını
söylüyorum. Hatta düşmanımızın bile
artık birbirinin yüzüne
bakılamayacak kadar bir kirliliğin
değil birlikte yaşamanın gereğini
biraz kabul etmiş hatadan
yanlışlıktan çok geç de olsa dönmüş
olmanın bağışlayıcı etkisi içinde
kendilerine bir anlam vermelerini
bir kendilerini gözden geçirmeleri
gerektiğini bugün bu idam günleri
nedeniyle bir kez daha vurguluyorum.
Bunun en doğrusu olacağı
inancındayım.
Birbirini
savaşla, ihanetle kırıp dökmek
yerine birbirlerini anlayarak, meşru
insani özgür yaşamlarla insanlık
onurlarına uygun bir karşılık
vermelerinin en doğru tutum olduğuna
güç ne olursa olsun bizim de,
onların da buna fazla yer vermemeye
bununla fazla sorunları
halletmemeye; tam tersine bu büyük
şehidimiz Zilan'ın da çok iyi dile
getirdiği gibi anlayış derinliği
kadar büyük onurlu yaşam temelinde
birbirimizi anlamanın tek doğru
geçerli yolu olduğuna inanıyorum. Bu
vesileyle bütün şehitlerimizi bir
kez daha a nıyorum. Ve sözümüzün
onların anılarına sonuna kadar
zafere kadar olduğunu belirtiyorum.
Hepinize selam ve sevgilerimi
sunuyorum...
Parti Önderliği
Med TV Konuşması
30.06.1997
|